3.12.2009

Ekonomik Açılım

Darbeci avı, etnik kimlik sorunları, rejim eleştrileri ve demokratik açılım tartışmaları sürerken, mevcut hükümetin iktisadi politiklarının ve etkisini çölün vahası Dubai'ye kadar kaydıran küresel ekonomik krizin sonuçlarının medyada yeterince gündeme getirilmediği  görülmektedir. Oysa hükümetin  2002'den bu yana yürüttüğü politikalarının olası bir krize karşı ülke ekonomisini aşırı kırılgan hale getirdiğini yakın tarihe ait niceliksel birkaç değerlendirme yaptığımızda rahatlıkla görebiliyoruz. Bunun yanında küresel krizin yarattığı ekonomik durumun olumsuz etkilerini artık gündelik hayatta da hissedildiği de bir gerçektir.  Ekonomik alandaki bu istikrarsızlık, politik başarısızlık birçok tecrübeli siyaset ve bilimadamı tarafından dillendirilse de popüler medyanın ajandası bu gibi problemlerden uzak kalmaktadır. 


Sosyal ve ekonomik açıdan ülkenin geleceğini etkileyecek birçok uygulama hayata geçirilirken, bu konuları tartışmak yerine, toplumsal barışı giderek tehlikeye sokan rejim aleyhtarlığını körükleyerek, sözde demokrasi cengaverliği yaparak, gündemi hergün başka bir dipsiz kuyunun içerisine sokmak çok makul gözükmemektedir. Gündemde olan sosyal problemlerin tümünün aciliyeti ve - toplumun her kademesini dikkate alınarak-  çözülmesinin gerektiği bir gerçektir. Ancak bugün bu çözümü arayanların takınmış olduğu tutum giderek daha keskin bir hal almakta, kullanmış oldukları yöntem ise giderek daha karmaşık bir çözümsüzlüğe doğru düğümlenmektedir. 


Bahsedilen ekonomik problemlere geri dönersek bu konuda bir siyasetçinin ve önemli bir akademisyenin değerlendirmelerine bakmakta fayda var. Geçmişte Devlet Planlama Teşkilatının farklı kademelerinde görev almış, şu anda ana muhalefet partisinden milletvekili olan İlhan Kesici, 27.11.2009 tarihinde Yeniçağ gazetesine vermiş olduğu röportajda mevcut ekonomik durumla alakalı şu değerlendirmeleri yapıyor:



Soru: Ekonomik krizden kim ne kadar etkilendi?
İşte Rakamlar:
a)Bütün dünya ortalama olarak yüzde 1.1 küçüldü.
b) Krizin anavatanı ABD yüzde 2.7 küçüldü.
c) Türkiye hariç gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 1.7 büyüdü.
d) Hindistan yüzde 5.4 büyüdü.
e) Çin yüzde 9 büyüdü.
f) Ve Türkiye yüzde 6.5 küçüldü.

80 yıl ve AKP dönemi kıyası:

Soru: Cumhuriyet'ten bugüne dönemler itibarı ile büyüme oranları ne kadardır?
Rakamlar:
a) 1923-1929 arası büyüme artı yüzde 10.3
b) 1923-1938 büyüme ortalaması yüzde 7.4
c) 1950-56 büyüme artı yüzde 7.2
d) 1966-70 arası büyüme yüzde 6.3
e) 1983-89 arası büyüme yüzde 5.1
f) 1923-2002 arası 80 yılın ortalaması büyüme yüzde 4.6
g) 2003-2009 yani AKP hükümetleri ortalaması büyüme yüzde 4.0

Ki görüldüğü gibi bu oran 86 yıllık Cumhuriyet tarihimizin en düşüğüdür.

Soru: Türkiye'nin ülke borcu ne kadar?

Rakamlar:

a) 2003 yılında 214 milyar dolar.
b) 2009 yılında 521 milyar dolar.

Devlet borcu ikiye katlandı:

Soru: Özel sektör harici Türkiye'nin devlet borcu ne kadar?
Rakamlar:


  1. 2003'de toplam borç 148 milyar dolar.
    2003'de iç borç 91 milyar dolar.
    2003'de dış borç 57 milyar dolar.
  2. b) 2009'da toplam devlet borcu 285 milyar dolar.
    2009'da toplam iç borç 212 milyar dolar.
    2009'da toplam dış borç 73 milyar dolar.
Faize bak faize!
Soru: 2003-2008 arası ödenen faiz miktarı ne kadar?
Rakam: 225 milyar dolardır.

225 milyar dolarla 60 tane Atatürk barajı olur.
412 tane Boğaz köprüsü olur.
4 milyon 500 bin adet 90 metrekarelik daire olur.

Soru: Yatırım oranları ne kadardır?

Rakam: Toplam bütçenin yüzde 6.5’i yatırıma ayrılmıştır...
Kamu yatırımları ise GSMH'nin yüzde 4.0'ü..

Teğet geçmedi, can evinden vurdu

Soru: özelleştirmede miktar ne kadardır?
Rakam:

Toplam 30 milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır, lakin satılan bu kamu işletmelerinin yenisini yapmak için gereken para 110 milyar dolardır.
Görüldüğü gibi özelleştirme adıyla millete ait işletmeler haraç-mezat birilerine peşkeş çekilmiştir ki bunun en bariz örneği Telekom'dur.

Telekom’un yüzde 55’lik hissesi yıllık 1.3 milyar dolar taksitle 6.5 milyar dolara satılmıştır ki bu kurumun sadece geçen yılki kârı 1.5 milyar dolar olmuştur.

Sonuç: Bu tabloyu sunduktan sonra söylenecek tek bir şey vardır..

Kriz teğet geçmemiş, Türkiye'yi can evinden vurmuştur.. 



Bu konu hakkında bilgisine başvurma gereksinimi duyduğumuz diğer isim ise ülkemizin yetiştirdiği en önemli akademisyenlerden Prof. Dr. Korkut Boratav. Kendisinin 13.09.2009 tarihinde sol.org.tr'de yayınlanan yazısına göre:


Üç gün önce TÜİK, Nisan-Haziran 2009’un milli gelir taminlerini yayımladı. Bunalımın makro-ekonomik bilançosu, böylece ortaya çıkmaya başladı.

2009 ve 2008’in Ocak-Haziran ayları için ana harcama kalemleri itibariyle hesaplanan milli gelir verilerini, aşağıdaki tablo aracılığıyla karşılaştıralım. “Harcamalara göre milli gelir”, özel tüketim, devlet tüketimi (cari devlet harcamaları), yatırım ve ihracat kalemleri toplamından ithalat çıkarılarak tahmin edilir. Tablodaki gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) da böyle hesaplanmaktadır.

Tablonun son sütunundaki dış kaynak hareketleri ise, milli gelirin seyrini belirleyen en önemli dışsal etkeni ortaya koymaktadır.

2008-2009 Ocak-Haziran Milli Gelir (Milyon TL) ve Net Dış Kaynak, (Milyon $)
Özel tüketim Devlet tüketimi Yatırım İhracat İthalat GSYİH Net dış kaynak
2008 34957 4717 12571 12609 15091 49762 28052
2009 32953 4844 6615 11267 11183 44496 2296
2009-2008 -2004 127 -5956 -1342 -3908 -5266 -25756
% Değişim -5.7 2.7 -47,4 -10.6 -25.9 -10,6 -91,8

***
Görülüyor ki, 2009’un ilk altı ayında kamu harcamaları dışında tüm öğeler düşmekte; milli gelir de yüzde 10.6 oranında küçülmektedir. Küçülme rekoru yatırımlardadır; yüzde 50’ye yaklaşan bir gerileme söz konusudur. 2001 krizinde de sermaye birikimi hızla düşmüş; bu gerilemenin telâfisi uzun zaman almıştı. Yatırımlar, sabit sermaye birikimi ile stok hareketlerinin toplamından oluşur. Sadece sabit sermaye birikiminin milli gelir içindeki payı, Nisan-Haziran 2009’da (cari fiyatlarla) yüzde 17.5’tir. Bu oran on iki ay öncesinde yüzde 21.2 idi. Ekonominin gelecekteki dinamizmini sermaye birikimi belirler. Bu bunalımın da Türkiye ekonomisinin ileriki yıllardaki büyüme potansiyeline ağır darbeler vurmakta olduğu anlaşılmaktadır.

Dış ticarete gelelim. Mal ve hizmet ithalatı ihracattan daha hızlı bir tempoyla daralmış; hatta 2008’deki dış ticaret açığı, bu yılın ilk altı ayında küçük boyutlu bir fazlaya dönüşmüştür. Bu durum küçülmeyi frenlemiştir. Zira, ithalat artışları, iç talebi yurt dışına kaydırır; ülke dışı üretimi ve istihdamı destekler; ithalata rakip olan yerli üretim kollarını daraltır. İthalat daha az düşseydi; örneğin ihracatla aynı oranda gerileseydi, milli gelirin küçülme hızı yüzde 15’e ulaşacaktı.

Ekonomiyi “inişe geçiren” temel öğelerden biri olan “net dış kaynak” hareketlerine de bakalım. Burada, kayıtlı-kayıt dışı, yabancı-yerli tüm sermaye hareketlerinin net toplamını alıyoruz. Görüldüğü gibi, 2008’in ilk altı ayında net sermaye hareketlerindeki 28.1 milyar dolarlık giriş, bir yıl sonra 2.3 milyar dolara inmiş; böylece dış kaynak girişinin yüzde 92’si buharlaşmıştır. Bu durum, ekonomiye sert bir dış şok taşımış; bu köşede daha önce tartışılan nedenlerle bunalıma gidişi tetiklemiştir.

***
Yukarıdaki verileri üç ay geriye, yani bunalımın başladığı Ekim 2008’e taşıyalım ve sonraki dokuz aylık milli gelir hareketlerine bakalım. Görülecektir ki, dokuz aylık bunalım içinde (Ekim 2008-Haziran 2009), Türkiye ekonomisi on iki ay öncesine göre yüzde 9.2 oranında küçülmüştür.

Bütün nicel göstergeler, Türkiye ekonomisinin aşağı-yukarı on iki aylık bir küçülme sürecinden geçmekte olduğunu ortaya koyuyor. Ekim’e geldiğimizde büyük bir olasılıkla büyümeye ilişkin göstergeler 2008’deki düzeylere ulaşacaktır. Ancak, Temmuz-Eylül’de hızlı bir toparlanma umanlar, galiba hayal kırıklığına uğrayacaklar. Kısaca açıklayayım:

* 2009’un ilk altı ayındaki gevşek maliye politikaları, Haziran sonrasında vergilere yüklenilerek terkedildi. İç talebin böylece baskı altına alınması, canlanmayı frenlemektedir.

* Sanayi üretimi Temmuzda sadece yüzde 1 artmış; kapasite kullanımı ise Ağustos’ta düşmüştür. Şubat’ı izleyen dört ayda toparlanmaya başlayan sanayi üretimi, artık durgunlaşmaktadır. Sanayi genellikle milli gelir hareketlerini peşinden sürükler. Öyle anlaşılıyor ki bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırılarak belirlenen “küçülme” süreci Eylül 2009 sonuna kadar sürecektir.

* Temmuz 2009’da net dış kaynak girişi (765 milyon dolar), on iki ay öncesine göre yüzde 82 düşmüştür. Ekim-Haziran arasında ekonominin döviz bilançosunu bir can simidi olarak destekleyen kayıt-dışı sermaye girişleri Temmuz’da net çıkışa dönüşmüştür. Sermaye hareketlerindeki daralma devam etmekte ve iç talebi aşağıya çekmektedir.

***

Eylül sonuna geldiğimizde, bunalımın on iki aylık makro-ekonomik bilançosunun yüzde 9 civarında bir küçülme olarak belirlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Kısacası, ekonomi 2001’den daha ağır bir bunalımdan geçmektedir.

Ne bunalımı? Siyasetin ve büyük medyanın gündeminde bunalım değil, yapay “açılma” tartışmaları vardır.

Zira, başbakan “bunalım” olgusunu gündemden silme becerisini göstermiş; ötekiler de ayak uydurmuşlardır.



Her iki değerlendimede de kaynak olarak TÜİK verileri alınmıştır. Yani devletin kendi resmi rakamları üzerinde yorum yapılmaktadır. Manipüle edemeyeceğimiz bu niceliksel veriler üzerinden yapılan değerlendirmeler de doğal olarak birbirine paraleldir. Peki bu veriler ortadayken neden bazıları sanki bu değerlerden hiç haberi yokmuş gibi konuşuyor ve hareket ediyor ? Ulusal medya neden bu rakamları görmezden gelerek asparagas ekonomi haberleriyle gündemi geçiştiriyor ? Herşey ortadayken hangi kriz kime teğet geçti ? Tüm bunları gördükten sonra borsa çıktı, dolar düştü, emlak piyasası düzeldi, krizin etkisi geçti vb. cümleler kurabilen bir vatandaşla mantıklı bir diyalog kurmamız mümkün mü ? Bu değerler açıkça geleceğimizin ipotek altında olduğunu göstermektedir. Bu duruma karşı acil olarak alınması gereken önlemleri tartışmamız gerekirken, başka sulara açılıyoruz. Yüzme biliyorsan açılmaktan korkma dedi birisi ancak okyanusta henüz tahmin edemediğimiz ve üstüne üstlük sadece yüzme bilgimizle bertaraf edemeyeceğimiz birçok tehlike var.


Alper ÇAKIROĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder